Gnostisizm

Gnostisizm, Antik Mısır ezoterizmi, eski Yunan ezoterizmi (Platon, Pisagor), İbrani gelenekleri, Zerdüştlük, bazı Doğu gelenekleri ve Hıristiyanlık gibi inançları harmanlayarak sentezleyen, mistik felsefeye verilen genel addır. Bu akım, bazı tarikatlarca da benimsenmiştir. Gnostisizm kelimesi, eski Yunancadaki “sezgi veya tefekkür yoluyla edinilebilen bilgi” anlamındaki “Gnosis” sözcüğünden türetilmiştir.

Gnosis, üç bilgi türünden biridir. Diğerleri; öğrenimle öğrenilebilir bilgi “mathesis” ile ancak ıstırap çekilerek öğrenilen bilgi olan “pathesis”tir. Eski Yunan ezoterizmine göre, ıstırap yoluyla ulaşılabilecek bilgiye öğrenim ve sezgi yoluyla ulaşılamadığı gibi, sezgi yoluyla öğrenilebilecek bilgiye de (gnosis) ne ıstırap yoluyla ne de öğrenim yoluyla ulaşılabilir. Bu yüzden kimileri gnostisizmi; ‘’sezgi yoluyla alınan bilgiyle kurtuluş öğretisi” olarak tanımlar.

Gnostisizm felsefesinin oluşumunda antik çağın en büyük kütüphanesine sahip olan İskenderiye kentinin büyük bir rol oynadığı düşünülmektedir. Değerli el yazmalarının bulunduğu, İskenderiye’deki okullarda M.S. I ve II. yüzyıllarda okutulan gnostisizmi Kilise hep sapkın bir yol olarak görmüş ve göstermiştir. Gnostisizm ise, Hıristiyan dogmatizmine, akılcılık yaklaşımını benimseyerek karşı koymuştur.

Örneğin; Gnostikler, İsa Peygamber’in Tanrı’nın oğlu olmadığını savunmuş ve İsa Peygamber’in çarmıha çakılmadığını ileri sürmüşlerdir. Kilise tarafından yönlendirilen ayaklanma ile İskenderiye Kütüphanesi yakılmış ve buradaki Gnostiklere ait el yazmaları yok edilmiştir. Bu nedenle Gnostikler hakkında 20. yüzyıla dek pek fazla bilgi edinilememişse de, 1902 ile 1948 yılları arasında gnostiklere ait çok sayıda el yazması keşfedilmiş ve bunlar sayesinde gnostisizmin ilkeleri daha iyi anlaşılmıştır.

Demiurgos, eski Yunan geleneklerinde, Dünya’yı oluşturan ilaha verilen addır. Bu ad, “insanlar” anlamındaki “demos” sözcüğü ile “iş” anlamındaki “ergon” sözcüğünden türetilmiş olup, “insanlar için imal eden, şekil veren, mimar” anlamına gelmektedir. Fakat bu ilahın yaratıcı olmadığı da belirtilir. Demiurgos’un en belirgin özelliği, yaratıcı olmaması, bir şeyi yoktan var etmemesi, var edilmiş şeylere şekil verip, işlemesidir.

Demiurgos, Dünya’yı da böyle, biçimlendirerek ve unsurlarını düzenleyerek oluşturmuştur. Gnostisizm’deki temel kavramlardan biri Demiurgos’tur. Gnostik kaynakların çoğu, gizli bilgi “Gnosis” keşfedilinceye ve aydınlanıncaya kadar, dünyada yeniden doğulacağını belirtmiştir, Gnostik bilgelerin hemen hemen hepsi, reenkarnasyonu kabul eder.

1945 yılında Nag Hammadi mağarasında pek çok antik Gnostik metin bulundu ve Gnostisizme bakış açısı önemli oranda değişti, Elaine Pagels gibi bazı bilim adamları ve Peter Gandy gibi gizem tarihi araştırmacıları, literalist Roma kilisesi kristolojisinin (Kristoloji=mesih Bilimi) Gnostisizm’den türediğini söylemiştir.

En önemli Gnostik metinler; Thomas İncili, Yuhanna’nın Gizli Kitabı, Filip İncili ve Pistis Sophia’dır. Pistis Sophia , gnostisizm’in en büyük dişi meleklerinden biridir. Adem ve Havva’yı kandırmak için yılanı gönderen Pistis Sophia’dır.

Gnostisizmin ilkeleri

1- Hakikatlere ulaşabilmek için, dinler yetersizdir.
2- Hakiki bilgiler, yani hakikate ait ya da hakikate yakın bilgiler ancak ruhsal ve psişik gelişim yoluyla edinilebilir.
3- Ruh ölümsüzdür. Ruh dünya yaşamında bir tür hapishane yaşamı geçirmektedir.
4- Gerçek olan, fiziksel dünya yaşamı değil, ruhsal yaşamdır.
5- Dünya düalite (ikilik-ikilem) ilkesinin geçerli olduğu bir gelişim ortamıdır.
6- Ruhsal gelişim yolunda en önemli bilgi kaynaklarından biri, ruhsal alemden, ruhsal irtibatlarla alınabilecek, yüksek bilgiler içeren tebliğlerdir ki, bunlar ruhsal bakımdan seçkin insanlara verilir

Spiritüalizm

Spiritüalizm (öte alemcilik) terimi Latince “ruh” anlamına gelen “spiritus” sözcüğünün sıfatı “spritüaliz” sözcüğünden türetilmiş olup, ruhçuluk anlamında kullanılmaktadır. Spiritüalizm, Türkçede tinsellik olarak da adlandırılmaktadır.

Günümüzde dinsel, mistik ve felsefi alanlarda pek çok akım, ekol ve gruplar kendilerine spritüaliz adını vermekteyse de aralarında ilke, görüş ve kavram bakımından önemli farklar bulunmaktadır. Aralarındaki temel ortak nokta, ruh denilen manevi bir unsurun varlığını kabul etmeleridir. Fakat bunlardan bir kısmı, ruhun orijinal ve kendine özgü olduğunu kabul etmez, bir kısmı ruhun sürekli gelişim içinde olduğuna karşıdır, bir kısmı ise ruhun sürekli olarak tekrar bedenlendiğini kabul eder.

Bu yüzden kimi ansiklopedilerde spiritüalizm denen ruhçuluk iki kısımda ele alınır;

1- Felsefi spiritüalizm; Antik çağdan beri pek çok filozof, ruh denilen bir cevherin varlığını savunmakla birlikte, bunlardan bazıları ruhların kendilerine özgü orijinal cevherler olduklarını kabul etmemişlerdir.

2- Deneysel spiritüalizm; Platon ve Pisagor gibi filozofların döneminden 19. yüzyıla dek sistemsiz bir şekilde yorumlanan, reenkarnasyonu kabul eden ruhçuluğun, Fransa’da Allan Kardec tarafından kurulan ilk sistemli biçimidir. Spiritüalizmin anlamı bazı yerlerde ruhçuluk, ruhaniyet, ruhani oluş olarak geçer. Spiritüalizm, materyalizmin (maddecilik) karşıt anlamı olarak da kullanılmıştır. Spiritüalizm aşağıdaki 7 maddeyle açıklanabilir:

1. Dua, tanrıya inanma, anlama
2. Tanıma, bilme, anlama
3. Maneviyat, inanç
4. Hissetme, geniş düşünme, hoşgörü
5. Dünyayı ve kendini bilerek dış çevreyi doğru algılama
6. Derin saygı ve düşünceli olma
7. Soğukkanlılık ve meditasyon

Mistizim

Mistizim,Yunanca (mystikos) yani Eleusis Gizemlerine “katılan kişi” ve gizemlere katılım anlamına gelen (mysteria) terimiyle ilişkilidir. Sözcüğün kökeni hakkındaki görüşlerden biri Yunancada dudak ve gözleri kapamak anlamına gelen muein’den geldiği yönündedir. Ancak günümüzde mistisizm sözcüğü Eleusis gizemlerinden daha çok Neo platoncu manevi gerçek veya Tanrı ile doğrudan deneyim, sezgi veya içe bakış yoluyla özdeşleşme veya yeni bir idrak düzeyine varma anlamında kullanılmaktadır. Bu deneyim yoluyla bilgeliğe ulaşılır.

Mistik düşünce ikiye ayrılır; panteizm ve panenteizm. İlki evreni Tanrı olarak görür ya da tersi. İkincisi ise evreni Tanrıda görür. İlkinde kişisel bir Tanrıya yer yokken, ikincisi evreni tanrının bir parçası olarak görür. İlki yaşamın akışına ve değişime özel bir önem vererek doğayla bütünleşmeyi savunurken, ikincisi doğayı Tanrının bir eseri olarak kavrar. Mistisizm ikisinde de farklı kavrayış ve algılamalar doğurur. İki sistemin birleşimi olarak görülebilecek süreç teolojisi ise, evrenin Tanrıyla beraber devindiğini savunmaktadır.

Panteizm

Panteizm ya da Tümtanrıcılık (Doğatanrıcılık, Kamutanrıcılık) Evrenin bütününü Tanrı olarak kabul eden felsefi görüştür. Panteizmde, her şey Tanrı’nın bir parçası olarak kabul edilir. Tanrı her şeydir ve her şey Tanrı’dır. Tanrı doğada, nesnelerde, insan dünyasında vardır. Panenteizmden farklı olarak Tanrı’nın evrenden ayrı ve bağımsız bir varlığı yoktur.

Panenteizm

Panenteizm, Panteizmin deistik formudur. Panteizm algılayışına göre, Tanrı her şeydir ve her şey Tanrı’dır. Tanrı, evren ve insan arasında ayırım yoktur. Böyle bir ayırım aklın yanılsamasıdır. Tanrıbilimsel olarak; Tanrı, evren ve insan; birdir ve aynıdır. Aşkın bir Tanrı var olmadığı gibi, herhangi bir yaratmadan da söz edilemez.

Spinoza’nın bu görüşü, ailesinin göç ederek ayrıldığı Endülüs İspanya’sındaki ünlü mutasavvıf Muhyiddin İbn Arabi’nin etkisiyle oluşmuştur. Bilindiği gibi, Arabî’nin görüşü “Vahdet-i Vücud” olarak ileri sürülmüştü. Ancak birçoklarının sandığının aksine, Spinoza’nın Panteizmi ile Arabî’nin Vahdet-i Vücut anlayışı birbirinin aynı değildir. Ünlü düşünür Spinoza’nın düşüncesine göre, Tanrı evrendedir ve evren kadardır. Arabî’de ise Evren, Tanrı’dadır ve bu durum Tanrı’yı sınırlamamaktadır. Özet olarak; Panteizm ile Panenteizm arasında önemli bir fark vardır. Panteizmde her şey Tanrıdır. Panentezimde ise, her şey Tanrı’dan sudur etmiştir (oluşmuştur). Ruhun tek amacı, oluştuğu Tanrı’ya dönmektir. Bunun da yolu tek evrensel yasa olan evrim ve tekâmülden geçmektir.

Henoteizm

Henoteizm, din ve felsefede, Max Müller tarafından çıkarılmış bir görüştür. Bu görüş, bir Tanrıya bağlanırken diğer Tanrıların varlığını da kabullenmeyi tanımlar. Yunanca heis theos, “bir Tanrı”. Müller’e göre bu, “prensipte monoteizm, gerçekte (uygulamada) ise, politeizm”dir. Terimdeki varyasyonlar içsel monoteizm ve monarşil politeizm, fenomenin farklı formlarını ayrıştırmak için, ortaya atılmıştır. İlgili terimler ise, monolatrizm ve katenoteizmdir ki bunlar genellikle henoteizmin alt tipleri olarak anlaşılmıştır.

Hümanizm

Hümanizm, Fransızca humanisme, insancılık, insanları sevme ülküsü, beşeriyetçi anlamına gelmektedir. Hümanizm insani konularda doğaüstü inanışların hocalığını açıkça reddeder, fakat bunun yanında inançların kendisini hedef almaz. Hümanizm, nasyonalizmin tam tersi olan ve sadece bir ırkın insanını sevmek değil, tüm insanları ayrım gözetmeksizin sevmektir.

Hümanizm, genelde ateizm ve agnostisizm ile benzeşebilir ama hümanist anlayış bunlar değildir. Hümanizm, bu tür doğaüstü güçlerin varlığıyla ilgilenmeyen etik tabanlı bir görüştür. Seküler bir hayat duruşu, ilkesi ve her otorite karşısında insanı özgürleştirme çabası hümanizmin tanımıdır.

Hümanizme göre doğruyu bulmak insanın bir yetisidir. Fakat doğruyu bulma yönteminde gizemcilik, mistisizm, gelenek ve bunlar gibi geçerli genel kanıtlarla ve mantıkla bütünleşmeyen yöntemlere başvurulmaz. Gerçeğe duyulan bu arzu, gözü kapalı kabullenilmelerle değil, bilimsel şüphecilik ve bilimsel yöntemle doyurulmalıdır. Otoriteyi ve aşırı şüpheciliği de reddederken, kaderin olaylar üzerindeki etkisini kabul etmez. Doğrunun ve yanlışın bilgisine kişisel ve ortak bilincin en doğru biçimde algılanmasıyla ulaşılabileceğini savunur. Bunun yanı sıra, hümanizm, insanın tüm diğer canlı türlerinden daha özel olduğu düşüncesini de reddeder.

Monizm

Monizm, her şeyin bir tek zorunluluğun, ilkenin, madde veya enerjiden olduğunu iddia eden görüştür. Monizm, mutlak olarak iki tür madde (veya zorunluluk, ilke) olduğunu ileri süren dualizmden ve mutlak olarak birçok türde madde (veya zorunluluk, ilke) olduğunu ileri süren pluralizmden ayrılmaktadır. Felsefe alanında temel sorulardan biri olan teklik-çokluk sorununa çokluğun da aslında tek olabileceği görüşünü dile getirmektedir.

Genellikle monizmin, panteizm, panenteizm ve doygun bir Tanrı inanışı ile ilişkili olduğu düşünülür. Ayrıca, saltçılık (absolutizm) ve monad da monizmle yakından ilgilidir. İlk temsilcisinin Parmenides olduğu bilinmektedir. Pisagor’da monist olarak bilinmektedir. “Bir” sayısı Pisagor’a göre mutlak ve kutsaldır. Aynı zamanda Çok’u da içinde barındırmaktadır.

Monoteizm

Tektanrıcılık veya monoteizm yalnızca bir tek tanrının varlığına inanmak ve tek bir Tanrıya tapınmak demektir. Monoteizm sözcüğü, etimolojik açıdan, Yunanca mono (tek) ve theoi (Tanrı) sözcüklerinden türemiştir. Bu inanç sistemi tüm evrenin sahibinin tek bir Tanrı olduğunu savunur. Zerdüştlük, Semavi dinler ve Sâbiîlik (Mandenizm) genel anlamda tek Tanrılı dinler olarak tanımlanır.

Monolatrizm

Monolatrizm bir politeizm tipidir. Birçok Tanrının var olduğuna inanmakla birlikte bu Tanrıların her birinin sadece kendisine tapan kişilere karşı güçlü olduklarını (sadece o kişiyi etkileyebildiklerini) öne sürer. Böylece monolatrist bir kişi birden çok panteonun varlığına inanırken bunlardan sadece kendisinin bağlı bulunduğu inancın panteonun kendisini etkileyeceğine inanır.

Teozofi

Teozofi (Yunanca: tanrı , usluluk, bilgi, bilgelik) sözcüğü birleştirilerek türetilmiştir. Günümüzde teozofi denildiğinde, öncelikle, kaynağını esas olarak Hint mistisizminin insan ile evren ve Tanrı arasındaki ilişkileri açıklayan felsefesi denebilecek Hint teozofisinden almış olmakla birlikte, Batı teozofisi akla gelir. Batı teozofisi bir yandan okült gelenek, diğer yandan Doğu gelenekleri üzerine kurulmuş, ezoterik bilgilerden yararlanan felsefi bir sistemdir.

Transandantalizm

Transandantalizm (Deneyüstücülük), 19. yüzyıl başlarından itibaren Amerika Birleşik Devletleri’nin New England bölgesinde edebiyat, din, kültür ve felsefe alanında ortaya çıkan yeni fikirler toplamıdır. Bazen transandantal kelimesinin diğer kullanımlarından farkını ortaya koymak için “Amerikan Transandantalizmi” olarak da adlandırılır.
Amerikan Transandantalizmi döneminin kültür ve toplumunun genel durumuna özellikle de Harvard’daki entelektüalizme karşı bir protesto olarak ortaya çıkmıştır. Temel inançları arasında; aşkın ideal spritüal durumun fiziksel ve ampirik olduğu ve kurumlaşmış dinlerin doktrinlerinden daha çok yalnızca bireyin sezgisi yoluyla idrak edilebileceği bulunmaktadır.

New Age

New Age, 20. yüzyılda çağdaş Batı kültüründe ortaya çıkan ve geniş bir inanç alanında uygulama bulan bir akımdır. New Age, Ruhsal konulara ilişkin bireysel eklemelerle alternatif ruhsal hareketleri anlatan bir terimdir. Herhangi bir değişmez, mutlak kutsal metin, dini kurum ve din adamları hiyerarşisinden uzak olduğundan, din sosyolojisinde New Age’in geleneksel din ile arasındaki farkı ortaya koymak için, akademik literatürde New Age; yarı dini veya dinleyici, izleyici kültü ve kült çevresi veya ortamı şeklinde tanımlar getirilmiştir.

Hareket daha çok uzman yayınevleri, müzik dükkânları ve fuarlarda ve internet gibi ağlarda görünürlük kazanmıştır. New Age; 1980’lerin Amerikan kitle medyasında, meditasyon, aracı kanal olma, reenkarnasyon, kristaller, psişik deneyim, holistik sağlık, UFO gibi konulara ilgi duyan alternatif ruhsal alt kültürleri tanımlamak için kullanılan popüler bir terim haline gelmiştir.

Bu alt kültürlerin tipik aktiviteleri; meditasyon gruplarının çalışmalarına katılma, kitap, müzik, kristal ve tütsü gibi malzemeleri alma, ruhsal rehberler, şifacılar ve şifacılara danışma şeklindedir. New Age düşüncesi, Doğu mistisizmi ve Batı ezoterik geleneğinden de çeşitli ögelerinin eklendiği bir karışımdır.

İki bölümden oluşan bu sunumlarımız ile inanç dünyasıyla ilgili felsefe akımlarına kısa seyahatimizi burada sonlandırıyoruz.

sunum-indir

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir