İnanç, kelime anlamıyla, bir düşünceye gönülden bağlı olmak demektir. Ayrıca inanılan şey, bir görüş, bir öğreti olabilir. Yani bir düşünceye, bir kişiye, soyut bir kavrama (örneğin Tanrı) gönülden bağlanma durumudur. Bu bağlılık, bağlanılan şeyin bizzat var olup olmamasına veya ahlaken doğruluğuna yönelik olabilir. Ama her durumda inanç duygusunun özünde “sevgi” ve “korku” gibi bir duygu da vardır. İnanç, şüphelerden sıyrılıp emin olmaktır.

M.Ö. 469-399 yılları arasında yaşamış olan ünlü Yunanlı düşünür Sokrates’in, Delphi’deki Apollo Tapınağı’nın girişinde bir sözü yazılıdır; “Gnothi Seauton!” KENDİNİ TANI !

İnsanoğlu kendi varlığının değerini keşfedemezse bulunduğu toplumda ikinci sınıf veya üçüncü sınıf vatandaş olmayı kabul eder. Daha da ileri giderek tapınacak ilahlar arar ve kula kulluk yapmaya başlar. Bu nedenle toplumda kendimize biçtiğimiz rol çok önemlidir. Keşfetme, öğrenme ve bilgilenme çabası gösteren kişiler, toplumda kendilerine saygın bir konum oluşturabilirler. Aydınlanan bir bilinç, çevresindeki kişileri de aydınlatma gayretine girer ve toplumda gelişmişlik seviyesi yükselir.Toplumu bir biçimde hâkimiyetleri altına almış olan muktedir güçler, elde ettikleri konumlarına legal olarak bir görüntü vermeye çalışarak, hükmettikleri toplumun bilinçlenmesini engellemek üzere, değişik yöntemlerle kendi güçlerini pekiştirip sürdürmek için, her türlü ekonomik, siyasi ve inanç sistemlerini kendi amaçları doğrultusunda kullanmak isterler.

Geniş halk kitleleri genellikle fazla düşünmeden kendilerine biçilen rolü kabul ederler. İnanç ve İnat kelimeleri birbirine yakın kelimelerdir. Her iki kelimede ısrarlı ve yapışkandır. Oysa inancın idealist olması için, dayandığı temellerin akıl ve mantıkla desteklenmesi gereklidir. Aksi takdirde birileri bizi temelsiz ve gerçekle bağdaşmayan tabu ve dogmalara bağlar. Böylece düşünce ve eylem yeteneğimiz kilitlenir ve talimatlara bağlanırız. Artık araştırmaya, sorgulamaya ve düşünmeye ihtiyacımız yoktur. Biçimlendirilmiş robotlara dönüşürüz.

Toplumun ahlaki düzeni için tarih boyunca kurallar konulmuştur. Bunlardan bilinenlerinin ilki, NUH’UN YEDİ KANUNU’dur. Bu kanun şu hükümleri içermektedir;

  1. Adil Olacaksın
  2. Tanrı’ya tapacaksın
  3.  Putlardan uzak duracaksın
  4. İffetli olacaksın
  5. Cinayet işlemeyeceksin
  6. Çalmayacaksın
  7. Kan içmeyeceksin

NUH’UN YEDİ KANUNU’ndan sonra, tabletler üzerinde yazılı olarak bulunan ve M.Ö. XIX. Yüzyıldan günümüze gelmiş olan GILGAMIŞ KANUNU da önemlidir. Bu kanunun madde başlığı şöyledir: “SHA NAGBA İMURU” ( Her şeyi görmüş olan). Bu yazıt, “TANRI’NIN ADINI BOŞ YERE AĞZINA ALMA, AND İÇME” şeklindeki ilavesi ile sekiz madde olarak Nuh kanununun benzeridir. Bundan sonra, semavi dinlerin ana kurallarını ihtiva eden “EVAMİRİ AŞARA” ( On Emir) sıradaki yerini almış ve bu kurallar, bugüne kadar hükümranlığını sürdürmüştür. M.Ö. XIII. Asırda, TUR-İ SİNA’da Hazreti MUSA’ya indiği bildirilen ON EMİR, şu hükümleri içermektedir

  1. Allah birdir
  2. Musa Ümmetinin bu Allah’tan başka Allah’ı yoktur
  3. Put yapılmayacak ve puta tapılmayacak
  4. Haftada altı gün çalışılacak, bir gün dinlenilecek (sept)
  5. Ana’ya, baba’ya sevgi ve saygı gösterilecek
  6. Adam öldürmek kesinlikle yasaktır
  7. Zina edilmeyecek
  8. Yalan yere tanıklık yapılmayacak
  9. Hırsızlık yapmak yasaktır
  10. Komşunun malına, ırzına göz dikmek haramdır.

Görüldüğü gibi tüm dinlerde olduğu biçimde, semavi dinlerin de insanlara bildirdiği ve onlardan talep ettiği konular, ahlaki ve insan hakları çerçevesinde sosyal içeriklidir. Ancak bu talepler bilim, düşünce ve mantık kaidesine oturtularak değil, bir inanç kalıbına oturtularak, korku ve ödüllendirme biçiminde sunulmuştur. Bu nedenle özden çok, biçimsellik ön planda görülmektedir.

Şimdi inanç sistemlerini sınıflandırarak inceleyelim ;

Agnostisizm

“Agnostik” sözcüğü eski Yunanca olumsuzluk ön eki olan “an+” ve yine aynı dilden “bilen, bilgisi olan” anlamına gelen “gnōstikós (γνωστικός)” sözcüklerinin birleşiminden oluşmuştur. Agnostisizm, ateizm ile aynı şey değildir. Ateizm, Tanrının var olmadığını veya var olamayacağını savunur. Buna rağmen, agnostisizm Tanrının var olup olmadığının bilinmediğini veya asla bilinemeyeceğini savunur.

Agnostisizm, bilinmezcilik ya da bilinemezcilik; Tanrının, evrenin nereden türediğinin bilinmediğini veya bilinemeyeceğini ileri süren felsefi bir akımdır. Bu akımın takipçilerine agnostik veya bilinemezci denir. Agnostisizmin iki türü vardır. Zayıf agnostisizme göre hiç kimsenin Tanrı hakkında bir bilgisi yoktur; ancak bu belki bilinebilir; güçlü agnostisizme göre ise Tanrı hiçbir şekilde bilinemez. Agnostisizm genel olarak olaylara kuşkucu yaklaşır, kuşkucu sorular sorar ve yanıtları kuşku ile bulmaya çalışır.

Animizm

Her nesnenin bir ruhi varlık veya ruh tarafından yönetildiğini kabul eden sistemdir. Psikolojik olaylarda olduğu gibi hayatla ilgili olayları da düşünen bir ruhun yönettiğine inanılır. (Stahl doktrini). Stahl’ın animizmi hem mekanizme hem de vitalizme karşıdır.
Mekanizm, hayat olaylarını yalnız fizik-kimya olgularından ibaret sayar; vitalizm ise, hayat olaylarını yarı maddi yarı manevi olan, hem fizik-kimya olaylarından hem de düşünen ruhtan ayrı bir hayat ilkesiyle açıklar.

Şuur ve bitkisel hayat gibi iki ayrı ilkeyi varsayan vitalistlerin çifte dinamizminin (düodinamizm) aksine animistler hem hayatla ilgili olayları hem de psikolojik olayları tek bir sebebe, düşünen veya “akıllı” bir ruha bağlarlar. (Canlıcılık) Özellikle Afrika ülkelerinde (Kenya, Kongo, Benin, Botswana, Madagaskar, Guinee Bissau …) yaygın olarak benimsenmektedir.

Ateizm

Tüm tanrılara ve ruhsal varlıklara olan metafizik inançların reddedilmesi ve var olan gerçekliği inanç yoluyla açıklamayı kabul etmeyen bir düşünce akımı. Ateistler; bazen «Tanrı tanımaz” kelimesiyle anılsalar da, bu isimlendirme. « var olan bir Tanrıyı reddetme» fikrine atıfta bulunduğu için ateistler tarafından kabul görmez. Ateizm, inanç koşullanmalarını, hayali yaratıkları ve olayları reddeder. Ateist bakış açısıyla Tanrının yanı sıra tüm metafizik inançlar ve tüm ruhani varlıklar da reddedilir.

Ateizm sıklıkla “dinsizlik” ile özdeşleştirilse de, Budizm gibi bazı uzak doğu dinlerinde de ‘’yaratıcı’’ anlamında bir Tanrının varlığına rastlanılmaz. Günümüzde, Dünya nüfusunun % 2.3’ü kendini ateist, %11.9’u teist olmayan (non-theist) olarak tanımlamaktadır. Bu oran Rusya’da %48’in üzerine çıkmakta, Japonya’da ise %64 ila %65 arasında seyretmektedir. Avrupa Birliğinde oran, %6 ile İtalya ve %85 ile İsveç arasında değişkenlik göstermektedir. 2006 Yılı istatistiklerine göre ise, Türkiye’de ateistlerin oranı %2,5-%3 arasındadır.

Deizm

Deizm ya da Yaradancılık, tüm dinleri reddeden ancak Tanrının varlığına inanan inanç şeklidir. Dinler reddedildiği için peygamberler, kutsal kitaplar, cennet ve cehennem, melek, şeytan gibi kavramların hiçbirinin deizm inancında yeri yoktur. Sadece evreni ve doğa kanunlarını koyan, bunun ardından evrene ve insanlığa hiç bir müdahalesi olmayan Tanrıya inanılır. Bu tek inancın kaynağı, dolaysız yoldan algılarımızla doğaya ve insanın yapısına duyulan hayranlık ve bunları bir yaratan (Tanrı) olması gerektiğine olan inançtır. Deizmde ibadetler ve dinsel ritüeller yoktur.

Deizm, evrim teorisine karşı değildir. Deizme göre insan, Tanrının oluşturduğu kurallar çerçevesinde, daha ilkel canlıların evrimleşmesi sonucu oluşmuş olabilir. Bir Tanrıya inanmak, o Tanrının, insanı aşama geçirmeksizin bir anda yarattığı fikrine de inanmayı gerektirmez. Musevilik, Hristiyanlık, gibi semavi dinlerin kimi yorumlarında insanın, önceden evrim geçirmeksizin yaratıldığına inanılır. Evrim teorisine karşı akıllı tasarım görüşü ortaya atılmaktaysa da bu inanış deizmde yoktur.

Determinizm

Belirlenimlilik, belirlenircilik, gerekircilik, determinizm, evrenin veya olayların ya da bir bilimsel disiplinin alanına giren tüm nesne ve olayların önceden belirlenmiş olduğu, onla¬rın öyle olmalarını zorunlu kılan bir takım yasa veya güçlerin etkisiyle meydana geldikleri¬ni ileri süren öğretiye verilen addır. Kısacası, her olayın maddi veya manevi birtakım nedenlerin zorunlu sonucu olduğunu kabul eden felsefi görüştür. Başka bir deyişle felsefe açısından, ahlâ¬kın kapsamına giren seçimler de dahil, bütün olayların özgür iradeyi ve insanın başka türlü davranabilme imkânını kabul etmeyen birta¬kım önceden var olan zorunlu nedenler zinci¬rinin, olayları zorunlu olarak belirlediğini savunan teoridir.

Buna göre insan iradesinin söz konusu zorunlu nedenler zincirine etkisi olmadığın¬dan olayların meydana gelişinde, nedenlerin gücü bulunmaktadır. Böylece nedensellik ilke¬si determinizmde temel ilke olarak kabul edil¬mektedir. Çünkü determinizme göre evrende akli bir yapı ve düzen vardır. Dolayısıyla belirli nedenlerin veya durumların bilgisine sahip olunduğunda, o nedenlerin veya durumların ortaya çıkartacağı olayların bilgisini elde etmek mümkündür.

Nitekim Spinoza’nın «külli determinizm» olarak nitelenen determinist anlayışı, objektif akılcılığın ulaştığı tam ve kesin determinizm olarak nitelendirilir. Fakat determinizmin klasik öğretisini XVIII. yüzyılda Pierre-Simon Laplace ortaya koymuştur. Laplace’a göre, evrenin bugünkü durumu, önceki durumunun bir sonucu ve bundan sonraki du¬rumunun ise bir nedenidir. Determinizmin köklerini Thales’e kadar uzatmak mümkündür.

Ezoterizm

Ezoterizm, bir konudaki derin bilgilerin ve sırların ehil olmayanlardan gizlenerek, bir üstad tarafından sadece ehil olanlara inisiyasyon yoluyla öğretilmesidir. Ezoterizm bir din veya bir inanç sistemi değildir. Ezoterizm (içe yönelik anlam), asıl olarak belirli kişilerin içselliği ile sınırlandırılmış felsefî öğretilerdir. Bu öğretiler herkes tarafından bilinen egzoterik (dışa dönük anlam) öğretiler değil, tam tersine belirli kişilerin aşamalardan geçerek bilmeye hak kazandığı öğretilerdir. Diğer anlamı ise içsel, tinsel farkındalık yaratan, mistisizm ile eşanlamlı kabul edilen önemli ve kesin bilgilerdir.

Ayrıca ezoterizm geniş, farklı öğreti ve pratik yelpazesine sahip olan bir akımdır. Bu kelime , Grekçe “iç, içsel” anlamındaki “esoterikos” sözcüğünden ya da “görüyorum, içsel olan, gizli olan” anlamlarına gelen “eisotheo” sözcüğünden türetilmiştir. Karşıt anlamlısı “egzoterizm”dir.

Teizm

Teizm, Tanrının varlığını doğrulayıp insanlara din gönderdiğine inanan bir düşünce akımıdır. Teizme göre Tanrı vardır ve Tanrının insanları doğru yola sokmak için insanlığa göndermiş olduğu peygamberler, dinler, kitaplar ve melekler vardır.

Tanrı’nın varlığını kabul eden diğer inanışlar Deizm, Panteizm ve Panenteizmdir. Teizmi bu inançlardan ayıran nokta ise, Tanrının insanlara din gönderdiğine inanılmasıdır. Teizmi veya teist görüşleri benimseyenlere «teist» denilir. Teist görüşler, aşağıda sıralanan kuramlardan hareketle Tanrının varlığını ispat etmeyi amaçlarlar;

  1. Tanrı Mükemmeldir (Ontolojik Kuram) : Tanrı’nın varlığı, var olması ile açıklanır. Tanrı’nın her bakımdan kusursuz olduğu ifade edilir. Bu düşünce ilk olarak 11. yüzyılda Aziz Anselmus’un «Proslogium» adlı eserinde ortaya atılmıştır. 15. yüzyılda Descartes «Meditasyonlar» isimli eserinin ikinci bölümünü bu konuya ayırmıştır.
  2. Tanrı Yaratıcıdır ( Varlığın ortaya çıkması kuramı): Var olan her şey, mantıken onu yaratan bir varlığa muhtaçtır. Evren de zaman içinde sonradan meydana geldiğine göre , onu meydana getiren varlık Tanrı’dır.
  3. Tanrı sonsuz güçlüdür : Tanrı’nın gücü her şeye yeter , sınırsızdır. Descartes’a göre bu güç tamamen sınırsızdır , Aquinas gibi diğer bazı filozoflar ise, Tanrı’nın bazı sınırları olduğunu belirtmiştir.
  4. Tanrı her şeyi bilir.
  5. Tanrı zaman ve mekandan bağımsızdır.
  6. Tanrı kendi kendine yeterlidir.
  7. Tanrı tarifsizdir.
  8. Tanrı duygulardan bağımsızdır.

sunum-indir

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir