Anadolu yüzyıllar boyunca değişik ırk ve dinlere kucak açmış, zengin mozaikli bir yurttur. Bir çok filozof ve din adamı bu toprakların kültüründen beslenmiştir. İnsanları, yaratıcı ve hoşgörülüdür. Bunu nereden mi çıkardım? Düşünün, Avrupa’da cadılar veya dinsizler enginizasyon mahkemelerinde işkence görüp yakılırken, Anadolu’da şeytana tapan bir topluluk hala günümüze kadar varlığını sürdürüp gelmiştir. Çoğunluğu Müslüman olan Anadolu insanları Şeytana tapan bu insanlara belki zaman zaman hoş görü ile bakmamış, fakat onları oldukları gibi kabul ederek bugüne kadar inançlarını sürdürmelerine ortam sağlamıştır.

Esasen Anadolu barış ve medeniyet üreten insanların ülkesidir. Bugün Batılıların iddia ettiği gibi durup dururken soykırım yapmadığının kanıtı, hala topraklarımızda şeytana taparak yaşayan vatandaşlarımızdır.  Anadolu halkı insanlık kavramına o kadar anlayışla yaklaşmıştır ki, İspanya’da soykırımdan kaçan Yahudiler bile esenliği Anadolu topraklarına sığınmakta bulmuşlardır.

Tüm dünyada yaşayan canlılar elbette ki var olmak için bir rekabet içindedirler. İki kardeş bile bir oyun oynadıklarında, kazanmak, egemen olmak içgüdüsü taşırlar. Çünkü kazanmanın birinci şartı, kaybedecek birilerinin olmasıdır. Ancak, adil olanı elbette ki karşılıklı dengeyi sağlayarak kazanmaktır. Kümes hayvanlarının yaşamasını sağlarız çünkü onlardan sağlayacağımız menfaatler vardır.

Bu açıdan bakıldığında hiçbir ülke, durup dururken bir diğerinin çıkarlarını korumaya soyunmaz, bunu yapacaksa karşılığında bir takım ödünler elde etmeli ve hatta yardım vaat ettiği ülkeyi uzun süre içinde bağımlı ve kontrol edilir hale getirmelidir. Bunun için gelecekte de var olmayı hedefleyen ülkeler, kendi çıkarları doğrultusunda bağımsız ve güçlü politikalar üretmek zorundadırlar.

Bir ülke değişik ırk, dil, din farklılıklarından oluşmuş bir mozaik sergiliyorsa, emperyalist devletler önce bu ülkeyi bölerek kontrol altına almak için, bugün ve geçmişte ülkemizde yaptıkları gibi bu unsurlar üzerinde çalışırlar. Tüm Yakın geçmişimize kadar, birlikte huzur içinde yaşadığımız ve hiçbir sorun yaşamadığımız bazı halklar da yine bu emperyalist güçlerin kışkırtması ile bugün, Türk Ulusunun karşısına düşman olarak çıkarılmıştır. Ancak yaratılan bu düşmanlıktan ne bu halklar ve ne de Türkler kazançlı çıkmamıştır. Aslında vizyonu geniş olan yönetimler, bu azınlıkların sorunlarına emperyalist güçler el atmadan el atarak, ulus bağlarını güçlendirmeli,  refah ve huzurun birlikte elde edileceği inancını pekiştirmelidir. Laik düşüncenin temellerinde de bu vardır. Bir ulusta alt kimlikler üzerinde güçlendirme çalışması yapılırsa, güvensizlik ve dağılma süreci kaçınılmaz olur.

Yukarıda da bahsettiğim gibi, Anadolu çok zengin bir mozaiktir. Bu zenginlik ülkemizin güçlü yönlerinden biridir. Anadolu insanı hoş görülü ve sevecendir. Bunun kanıtı da bünyesinde barındırdığı değişik dinleri korumasında aranmalıdır.  Şimdi gelin sizlerle kısaca şeytana tapan ancak, dürüst ve sempatik bir Anadolu insanı olan Yezidilere bir göz atalım.

EZİDİLİK/strong>

Ezidilik Ortadoğu kökenli bir dindir. Ezidiler çoğunlukla Kürt kökenli olup, ağırlıklı olarak Irak’ın Musul kentinde yaşamaktadırlar. Suriye, Türkiye, İran, Gürcistan ve Ermenistan’da da cemaatleri bulunan Ezidiler’in dünyadaki bugünkü toplam sayısının 500,000 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Ayrıca başta Almanya ve İsveç olmak üzere Avrupa ülkelerinde de birçok göçmen Ezidi yaşamaktadır. Türkiye’de Güneydoğu illerimizde, Mardin’e bağlı Midyat ve Nusaybin  civarında yaşarlar.

DİN

Ezidiler Melek Tavus’a ibadet ederler. Melek Tavus, İslam Dini’ne göre Allah tarafından Şeytana çevrilmiş bir melektir. Ancak Ezidi inancında kötü bir melek değil, Allah’tan sonra en değerli ve en iyi melektir. Ezidilerin ibadetleri, dinsel vecibelere ve İslam dinine aykırıdır. Ancak, Ezidiler Müslümanlar tarafından iyi “satanistler” olarak bilinirler.

Yezidilikten önceki ilahi dinlerde anlatılan, şeytanın, yaratıcının buyruğuna rağmen insan karşısında eğilmeyip saygı göstermemesi, onun aslında ne kadar asil olduğunun tüm evrene ispatıdır ve yaratıcı tarafından sınanmıştır. İşte bu sınavı başarı ile veren Şeytan,  tüm insanlığın ve dünya işlerinin başına geçme hakkının kazanmıştır..

Ezidilikte Şeytanın sahip olduğu özellikler diğer dinlerden farklıdır. Ezidilikte Tanrı dünyanın sadece yaratıcısıdır, ancak sürdürücüsü değildir. Tanrısal iradenin vücut bulması için Şeytan bir nevi aracılık rolü üstlenmiştir. Şeytan “Melek Tavus” olarak adlandırılır ve bir tavus kuşu ile simgelenir. Tanrı özünde iyilikle dolu olduğundan, ibadet edip onun gönlünü kazanmak gerekmez.

Aksine insan, ibadetin ona değil içi kötülüklerle dolu olana, Tavus’a yapılması ile kötülüğün en büyük kaynağından korunur. Bu anlamda iyilik ve kötülüğün kaynağı aslında Melek Tavus’tur. Ahret inancı gibi sonradan hesap verilecek bir yerin varlığı söz konusu değildir. İnsanın inanışına ve yaşayışına göre dünya cennete de, cehenneme de dönüşebilir.

Melek Tavus bütün bu işlerin denetleyicisi ve Tanrının bu dünyadaki gölgesidir. Ayrıca Ezidiklik’teki Melek Tavus inancı, eski Zerdüştlük ve Mitraistlik’den etkilenmiştir. Günümüzde, Ezidiler oldukça kapalı ve geleneklerine bağlı olarak kültürlerini devam ettirmektedirler.

EZİDİLERDE YARADILIŞ

Başlangıçta Tanrı kendi ateşinden Melek Tavus’u yaratır ve ona evreni ve insanı yaratma görevini verir. Ayrıca, yaradılış işinde Tavus’a yardımcı olacak altı melek daha yaratır. Bunun üzerine Melek Tavus, Azda’nın verdiği buyruk doğrultusunda ve yine Azda’dan aldığı bir toz ile Erkek ile Kadın‘ı, ve evreni yaratır. Ayrıca ayak işlerini görmesi için de dört tane de cin yaratır.

Daha sonra Melek Tavus yarattığı bu iki insanı takdim etmek üzere Azda’nın yanına gider ve Azda,  Melek Tavus’a “Bundan sonra  sen de bu iki insana tabi olacaksın” der. Bunun üzerine Melek Tavus “Bu iki insanı yaratan, yoktan var eden benim, niçin onlara tabi olayım, ben sadece beni yaratan sana tabi olur, sana ibadet ederim” der. (Aslında Melek Tavus burada kibrinden değil, Azda’dan başkasına inanmanın şirk ( ortaklık) olacağını bildiğinden insanlara secde etmemiştir.  Ezidi’lere  göre; onurlu, dürüst  ve kişilikli davranmıştır.

Bu ilk iki insandan toplam 80 çocuk dünyaya gelir. Daha sonra bu ilk iki insan, ideal insan konusunda anlaşmazlığa düşerek kavgaya tutuşurlar ve sınavdan geçirilmelerine karar verilir. Her ikisi de bir küp içine ruhlarını, düşüncelerini doldururlar ve küpün  ağzını kapatırlar. 40 gün sonra erkek olanın küpünden “Şahid bin Car” adında güzel bir genç çıkar. Kadınınkinden ise, sürüngenler, akrepler, çıyanlar.

Adam, Şahid bin Car‘ı o kadar sever ki diğer 80 çocuğuyla artık ilgilenmez olur. Bu da kadın ve 80 çocuğunda kıskançlık ve nefret duygularının doğmasına neden olur. Karar verirler, Şahid bin Car öldürülecektir. Kadın bir parola belirler ve suikastın yapılacağını bu parolayla çocuklarına bildireceğini söyler. Ancak her şeyi bilen ve duyan Melek Tavus’u hesaba katmamıştır.

Melek Tavus, yarattığı dört cine emir verir ve cinler gece olunca bu 80 çocuğun ağızlarına üflerler. Çocuklar uyandıklarında 80’i de farklı dil konuşmaya başlamıştır. Bu sebeple annelerinin söylediği parolayı da anlayamazlar. Şahid bin Car böylelikle Melek Tavus’un sayesinde kurtulur. Daha sonra Şahid bin Car’a dişi bir melek gönderilir ve bundan olan çocuklar Ezidi’lerin atalarını oluşturur. Farklı dil konuşan 80 çocuktan dünyaya gelenlerse, diğer insanları oluştururlar.

EZİDİLİKTE İNANÇ

Ezidiler kendilerine “Azday Halkı” adını verirler. İnançları şöyle sıralanabilir;

  • Dünya sonsuzdur, dünyayı yaratan Tanrı onu asla yıkmaz.
  • Doğanın korunması ve doğaya saygıyı benimserler.
  • Günde üç defa güneşe dönerek ibadet edilir.
  • Çarşamba gününü dinlenme günü olarak kabul ederler çünkü, Melek Tavus’un

yaratıldığı gün, İlk iki insanın yaratıldığı gün ve Şahid bin Car‘ın meydana geldiği

gün, Çarşambadır.

  • Sonradan Ezidi olmaya izin verilmez. Ezidi doğulur.
  • Şeytan‘ın adını telaffuz etmek haramdır
  • Şeytan‘ın adını anımsatan kelimeleri anmak (Kitan, Şar, Şat, Mel’un, Na’l, Lucifer)

haramdır.

EZİDİLER’İN KUTSAL KİTAPLARI

Ezidiler’in iki kutsal kitabı vardır.

  • Meshaf Reş
  • Kitap el Celve
  • “Meshaf Reş” ya da Türkçe “Siyah Kitap” olarak bilinen bu kitap, 15. yy da yazılmıştır ve Ezidi’ler’in mitolojisini anlatır. Ayrıca kitabın sonunda Ezidilere yasak olan davranışlar
  • “Kitab el Celve” ya da “Tanrısal İzahatlar”, Daha geniş bir zaman diliminde yazılmış ve Ezidiler’i bilgilendiren bir kitaptır. Bu kitabın, yalnızca Ezidiler tarafından okunması ve yabancıların eline geçmemesi gerektiği bildirilmiştir.

Bu kitap, beş bölümden oluşur.

      1. Birinci Bölüm; Melek Tavus’un ezeli oluşu, ve sıfatları. Diğer dinlerin artık hükümsüz oluşu ve bu dinlerin  kitaplarının geçerliliğini yitirmiş olduğu.
      2. İkinci Bölüm; Ödül ve Ceza, Reenkarnasyon.
      3. Üçüncü Bölüm; Her şeyin Melek Tavus’un denetiminde olduğunu anlatan bölüm.
      4. Dördüncü Bölüm; Mevsimler, yasalar ile ilgili bilgiler ve yabancı inançlara kapılmamak gerektiğine dair uyarılar.
      5. Beşinci Bölüm; Kendisini simgeleyen kavramlara saygılı olmayı buyuran bölüm.

 
sunum-indir

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir