Esrari’ye sordum;

‘‘Varlığım şimdi dünya üzerinde. Düş mü görüyorum, yoksa gerçek miyim? ’’

‘‘Hangi gerçekten bahsediyorsun? Evrende sonsuz gerçek var. Herkes kendi gerçeğini yaşıyor. Sözünü ettiğin kendi gerçeğin ise, evet sen de kendi gerçekliğini yaşıyorsun, kendi düşünü görüyorsun.’’

‘‘Sen varsan, düşünebiliyorsan, senin gerçekliğin var. Dünyanın bilmediğin bir köşesinde, senin varlığından habersiz nice kişiler için, sen yoksun. Çünkü onların düşüncelerinde yoksun. Düşünceleriniz aynı boyutta değil.’’

‘‘Senin düşüncelerinde de şimdilik onlar yoktur. Birbirinizin düşüncelerinde birey olarak yoksunuz. En yakın bildiğin kişi dahi, senin düşüncelerine tam olarak erişemez. Yalnızca seni anlamak için çaba harcar.’’

‘‘Anlayabildiği ise, kendi düşünce kalıpları içinde kalanı kadardır.’’

‘‘Ana rahmine düşen her çocuk, ölüme erişmek için ekilen yeni bir tohumdur.’’

‘‘Bu tohum zamana yakalanır. Sonsuz durağanlıktan madde âlemine geçince, zaman çarkı çalışmaya başlar.’’

‘‘Yaşadığımız evren zıtlıklar üzerine kuruludur. Bir şeyin var olabilmesi için, o şeyin yokluğunun da bilinmesi gerekir.’’

‘‘Eğer yeryüzünde sürekli gündüz yaşansa, gece olmasaydı, gece ve gündüz kavramlarına gereksinim kalmayacaktı.’’

‘‘24 saatlik bir dilim içinde gecenin gündüze dönmesini bir sembol olarak düşünürsek; hiçbir hakikatin zaman içinde karanlıkta kalmayacağını ve ışığın varlıkları görünür hale getirdiği gibi, bilginin de düşüncelerimizi aydınlatacağını söyleyebiliriz.’’

‘‘Her gecenin bir gündüzü olduğu gibi, her kederinde kurtuluşa açılan bir sonu vardır.’’

‘‘Yaşadığınız evrenin değişmez temel yasaları vardır. Bu yasalar her ortamda geçerlidir. Sosyal alanlarda da, fiziksel alanlarda da bu yasalar aynı prensiplerle işler. Bunlardan biri, dinamiğin ikinci yasasıdır. Kısaca bu yasa ; «Her etki, bir tepki doğurur» prensibini anlatır.’’

‘‘Canlı-cansız, ruh ve madde, evrendeki zıtlıklara bir diğer örnektir. Ruh üstlendiği belli bir görev ve gelişimi için yer yüzüne gönderilmiştir. Yeryüzündeki görevini yapabilmesi için, cansız olan maddeyi kullanır. Madde ile bedenlenir.’’

‘‘Tıpkı televizyon ekranındaki atomların aldıkları sinyal ile bir araya gelerek resim oluşturması veya bir makineye verilen akım ile o makinenin çalışmaya başlaması gibi, madde de organik bir kimlik kazanıp, ruhun emrine girer.’’

‘‘Dinamiğin ikinci yasası burada da devreye girer. Bu yasaya göre «Enerji uygulanan bir alana, etkilenen alan karşı bir enerji ile tepki verir.» Günlük cep telefonlarımızda kullandığımız elektrik adaptörleri de aynı prensiple çalışır.’’

‘‘Ruh gelişimi için yeryüzüne gönderilmiştir ve madde üzerinde yeteneklerini arttıracaktır. Kontrol altına aldığı beden ile çevresinde etkinliğini arttırdığı sürece, gelişimini tamamlayacaktır. Ölümsüz olan ruh için, hiçbir şey ölmez, her şey yaşar.’’

‘‘Çünkü ruh, saf bir düşüncedir. Düşünceler öldürülemez. Bedeni hapsedersiniz, yok edersiniz, ancak düşünce yaşar. Düşünce aslında bedenin içinde de değildir.’’

‘‘Bedene ulaşan düşünce frekanslarının kaynağı hakikattir. Beyin, bir röle istasyonundan başka bir şey değildir. Ruh bedene enerji veren bataryadır. Hakikatten yayılan düşünce frekansları kendine uygun bir alıcı saptayınca oraya doğru akar.’’

‘‘Ruhsal enerji ile canlanan maddi beden, zamana karşı varlığını korumak ve sürdürmek ister. Çünkü var olduğunu sürekli kanıtlama çabasındadır ve kendisi maddi olduğu için, maddi gereksinmeleri vardır. ‘’

‘’Yeme, uyuma, sahip olma duyguları, bedenin egosunu oluşturan maddi gereksinmeleridir. Ruh misafir olduğu bedende, varlığını sürdürebilmek için, bedenin gereksinimlerini karşılamasına göz yumar.’’

‘‘Maddi bedeni oluşturan atomların hafızası, bir daha var olma şansı bulamayacaklarına koşullandırıldıkları için, isteklerini arttırır. Kontrol altına alınması gereken bu aşırı isteklere «nefis» diyoruz. Ruh bu istekleri denetlemeye çalışır. Buna da «nefis mücadelesi» adı verilir.’’

‘‘Maddi beden ile ruhsal varlık arasındaki bu ilişki, dinamiğin ikinci yasasına, yani etki ve tepki kuralına da uygundur. Ruhsal varlık maddi beden üzerine bir etki uygulamış ve maddi beden de buna karşılık vermiştir.’’

‘‘Maddi bedenin var olması, ruhsal bedenin verdiği enerjiden kaynaklanır. Bu enerji ne kadar güçlüyse, beden de ruhsal varlığa o kadar boyun eğecektir. Zayıf bir ruhsal etki, bedenin kendi sınırlarını zorlamasına yol açacaktır. Beden sürekli olarak kalıcı olduğunu, var olduğunu, kendi kendine kanıtlama ihtiyacı içindedir.’’
‘‘Bu nedenle güzel sanatlarla, edebiyatla, yaratıcı konularla uğraşmak, bedeni sakinleştirir ve terbiye eder. Çünkü ancak bu yolla beden, bireysel kalıcılık sağlayabileceğine inanmış olur. Bedenin ölümü kaçınılmaz bir son olarak kabul etmesi, yani bir bakıma egonun dinginleşmesi, ruhsal bedene gelişme yönünde ve dünya üzerinde deneyimlerini arttırmada kolaylık sağlar.’’

‘‘Bedenin ölümü kabullenip yön değiştirmesi, bu defa egosunun öteki dünyada var olma ve daha kalıcı yaşama arzusunu kamçılar. Bu nedenle beden, bu dünyada yaşarken, öteki dünya ile ilgili planlar ve ibadetler yapmaya başlar.’’

‘‘Ruhsal enerji yüksek ise, düşünce derecesinin gücü de yüksek olur. Bu durumda tefekkür dediğimiz düşünme yöntemiyle, nefis kontrol altına alınır. Tefekkür sayesinde düşünce gücü tüm evrenden beslenmeye başlar.‘’

‘‘Beden, tüm evrenin bir parçası olduğu bilincine kavuşur. Bu durumda artık zaman ve mekan kavramlarının önemi kalmaz. Ruh ve beden kararlığa ulaşmıştır. Evrendeki tüm varlıklar benimsenir, sevilir.’’

‘‘Sizler aslında bir düş içinde yaşıyorsunuz. Geçmiş, şu an ve gelecek aslında aynı disketin içinde mevcut. Geçmiş beyninize kaydedilmiş bilgilerden oluşuyor. Disk döndükçe geleceğin görüntüleri de «an» dediğiniz okuyucudan geçecek.’’

‘‘Geçen gün koltuğa uzanmış uyurken rüya gördüğünü ve dışardan zaman zaman gelen gürültülerle her defasında uyanıp yeniden daldığında bir başka rüyaya geçtiğini anlatmıştın. Tıpkı uzaktan kumandayla televizyonda kanal değiştirme gibi değil mi?’’

‘‘Aslında siz birçok boyutta aynı anda yaşamaktasınız. Uyanık haliniz yalnız belli bir frekansa ayarlanmış istasyonunuzdur. Bağlandığınız frekanstaki olayları algılıyor ve kaydediyorsunuz. Bir televizyon kanalının yaptığı yayını, birçok farklı evde değişik kişiler izlemiyor mu? Uykuya geçtiğinizde ruhsal bedeniniz astral âlemde değişik frekanslarda dolaşıyor, ancak röle devrede olmadığı için bunları sabitlemiyor.’’

‘‘Böylece her birey kendi gerçekliğinin yanılsamasını yaşıyor. Oysa tüm gerçeklerin kaynağı aynı hakikatten yayılmaktadır. Birey, bulunduğu zaman ve mekânın koordinatlarına göre kendi gerçekliğini yaşar. Yaşadığınız gerçeklik, hakikat değildir.’’

‘‘Hakikat tek ve mutlaktır. Örnek verecek olursak; bir heykelinin çevresinde bulunan kişiler, heykeli farklı açılardan göreceklerdir. Heykelin önünde duran kişi, heykelin baş kısmını görecek, arka kısmını göremeyecektir. Kişilerin bulunduğu konum, zaman ve mekân algılarına değişik bilgi yansıtacaktır. Konumlarının hiç değişmeyeceğini kabul edersek; öndeki kişi, heykelin arka kısmını hiçbir zaman göremeyecektir.’’

‘‘Bu nedenle sizin gerçeklerinizle doğru olan bir olay, başkasının gerçeğiyle yanlış olabilir. Oysa heykel bir hakikattir. Tüm evren, hakikatin kaynağından bir senaryo gibi akmaktadır. Akan bu evrenden bir damla gerçeklik de sizi kucaklamaktadır.’’

‘‘Senaryonun sonuna gelindiğinde, bir başka gerçekliğe geçilecektir. Siz, düşlerin evreninde yaşıyorsunuz. Zaman şeridinin frekansları kayıtlı bilgileri beyninizdeki okuyucu başa taşıdıkça beyninizde yaşam yanılgısıyla düşler görmektesiniz.’’

‘‘Tıpkı bir sinemada koltuğa oturmuş, film seyreder gibi. Henüz bilmediğiniz, merak ettiğiniz sahneler teker teker önünüze geliyor, yorum yapıyorsunuz. Düş kuruyorsunuz. Evlendiyseniz çocuğunuz olabilir veya olmayabilir. Bilmiyorsunuz. Ama filmin senaryosunda var. Yalnızca bekliyorsunuz!’’

 

sunum-indir

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir